23 Nisan, Çocukların Yaşadığı Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretildiğinde Gerçek Anlamda Bayram Gibi Kutlanacaktır!

23 Nisan, Çocukların Yaşadığı Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretildiğinde Gerçek Anlamda Bayram Gibi Kutlanacaktır!

23 Nisan, Çocukların Yaşadığı Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretildiğinde Gerçek Anlamda Bayram Gibi Kutlanacaktır!

944

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 23 Nisan 1920 yılında açılmasının ardından çocuklara armağan ettiği ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 103. yılı kutlanmaktadır.

23 Nisan, dünyada çocuklara armağan edilmiş ilk ve tek bayram olmasına rağmen, çocukların eğitim hakkı başta olmak üzere, en temel hak ve özgürlükleri yıllardır ihlal edilmektedir. Çocuklara yönelik şiddet, istismar, cinsel saldırı ve ayrımcı uygulamalar artmakta, çocuk işçiliği üzerinden sürdürülen yoğun emek sömürüsü devam etmektedir.

Okula gidemeyip çalışmak zorunda bırakılan, çocuk yaşta evlendirilen, cezaevlerinde olan, cemaatlere, tarikatlara, dini yapıların istismarına uğratılan, anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri yok sayılan çocuklar için kutlanacak bir çocuk bayramından bahsetmek mümkün değildir.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Son yıllarda çok hızlı artan yoksullaşma süreci öncelikle en hassas durumda olan çocukları vurmuştur. Ülkemizde bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Çocukların önemli bir bölümü yetersiz beslenme sorunu yaşamakta, bu durum çocuklarımızın fiziki ve zihinsel gelişimi üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.

Ülkemizde yaşanan ekonomik ve toplumsal sorunların en olumsuz sonuçları çocuklar üzerinde görülmektedir. Çocukların bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında olmalarına rağmen, bu kadar çok acı ve sorunla yaşamak zorunda bırakılmış olmalarıdır. Eğitimin giderek paralı hale gelmesi, ülkede yaşanan uzun süreli ekonomik kriz nedeniyle yaşanan yoksullaşma ve hanelerin ekonomik durumunun kötüleşmesi çok sayıda çocuğun okulu terk etmesine neden olmaktadır. Ülkemizde çocuk iş gücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır.

Türkiye’de eğitim sisteminin müfredat, ders kitapları ve uygulama alanları itibari ile çocuklar, etnik köken, dil, din ve mezhep ayrımcılığı ile sık sık karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle mülteci çocuklar ile farklı etnik kimlik ve mezheplere sahip çocuklara yönelik ayrımcı uygulamaların son yıllarda daha da artmış olması düşündürücüdür.

Türkiye’de yaşayan çocuklar, erken yaşta büyümek zorunda kalmadan çocukluklarını doyasıya yaşamak, okula aç gitmemek, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istemektedir. Ancak siyasi iktidar, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için adımlar atmak yerine, uyguladığı çocuk düşmanı politikalar üzerinden her yıl binlerce çocuğumuzu Diyanet İşleri Başkanlığı’na, dini vakıf ve cemaatlere teslim etmekte, çocukları eğitimden kopararak erken yaşta evlenmeye, ucuz iş gücü olarak çalışmaya zorlamaktadır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, sözleşmenin çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme, güvenli bir ortamda büyüme hakkı şeklinde temel ilkeler üzerinden belirlenen yükümlüklerinin büyük bölümünü yerine getirmediği gibi, çocuklara karşı işlenen suçlara karşı kalıcı çözümler üretmekten uzak durmaktadır. Çocuklarımız eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre eğitilmeye çalışılmaktadır. Düşünen, eleştiren, sorgulayan değil, düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir.

Çocukların çocukluklarını yaşayabilmelerini sağlamak, onları her türlü fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel istismardan korumak; anne, baba ve çocukların bakımıyla yükümlü olanların yanı sıra devlet ve toplumun en temel ortak sorumluluğudur.

Çocuk Hakları Sözleşmesi temelinde demokratik, eşit ve özgürlükçü politikalar üretilmeli ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne konulan çekinceli maddeler kaldırılmalıdır. Tüm çocukların parasız, nitelikli, laik, bilimsel, kendi anadilinde kamusal eğitim alması için gereken adımlar atılmalıdır.

Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı sorunların yarattığı vahim tabloyu değiştirmenin tek yolu gerçek anlamda halkların egemenliğine dayalı demokratik, laik ve her türlü emperyalist güçten bağımsız, demokratik bir ülke mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.

Çocuklarımızın karşı karşıya olduğu tüm tehditlere, onların haklarına yönelik her türlü tehdit ve saldırıya rağmen, Eğitim Sen olarak çocuklarımızın ve öğrencilerimizin ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.

Benzer İçerikler

Bizi Takip Edin

En Üste Çık