Depremin Yaralarını Sağlıklı, Güvenli Kentler ve Okullar İyileştirir!
22.02.2023 Çarşamba6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş depremleri 10 ilde büyük bir yıkıma ve 19 Şubat tarihi itibariyle 41.020 can kaybına neden olmuştur. Şırnak Valisi’nin açıklamasına göre, can kaybı resmi makamların açıkladığından çok daha büyüktür. Yaklaşık 14 milyon kişinin yaşadığı geniş bir bölgeyi etkileyen ve ağır bir yıkıma neden olan felaket nedeniyle, başta depremden doğrudan etkilenen kentlerde yaşayanlar olmak üzere, tüm yurttaşlar tanımlanması olanaksız acılarla karşı karşıya kalmıştır. Deprem sonrası kayıpların acıları her kenti, her ilçeyi ve her mahalleyi derinden sarsmıştır.
Böylesine büyük bir felaket ve acı karşısında, ilk günden itibaren ‘kimseden talimat beklemeden’ toplumun tek tek bireylerinin, emek ve demokrasi güçlerinin, hükümet dışı sivil toplum güçlerinin depremin olduğu kentlerdeki yurttaşlarla yardımlaşmak ve dayanışmak için gösterdiği çaba ve uğraş, tarihe geçecek güçte olmuştur. Toplumun hızlı refleks gösterme ve hareket yeteneğinin tersine Saray’dan talimat bekleyen sivil ve askeri bürokrasinin, AFAD ve Kızılay’ın arama-kurtarma çalışmalarını zamanında başlatmaması nedeniyle can kaybı büyük olmuştur.
Depremin kederinin ortaya çıkardığı hareketsiz kalma halini aşmak ve iyileşmeyi hızlandırmak için örgün eğitimdeki 17,5 milyon öğrencinin, bir milyon 200 binin üzerindeki eğitim emekçisinin “Bir şey yapmalı!” diyerek evlerinden çıkması ve okullarda buluşması önemlidir. Okuldaki karşılaşmaların, depremden etkilenen yurttaşlarla dayanışmanın, yaşadığımız felaketin nedenlerini ve sonuçlarını çözümlemenin, ne yapmak gerektiğini tartışmanın depremin yarattığı acıyı iyileştiren bir etkisi olacaktır. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) olarak hazırladığımız “Deprem Travması Yaşayan Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalı?” konulu kitapçığın eğitim emekçilerine ve velilere yararlı olacağını umut ediyoruz.
Depremlerin ağır psikososyal ve fiziksel koşulları altında 10 ilimizin dışındaki kentlerde okulların ikinci yarıyılı bugün (20 Şubat 2023) eğitim ve öğretime başlayacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) açıklamasına göre, depremin olduğu illerde, Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ’da okullar 1 Mart’ta açılacaktır. Deprem bölgesinde toplam 12 bin 550 okulda; 3 milyon 646 bin 59 öğrenci eğitim görmektedir. Bölgede görev yapan öğretmen sayısı ise 209 bin 719’dur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın dün (19 Şubat 2023) yaptığı açıklamaya göre, 54 bin 882 öğrenci naklini diğer kentlere aldırmıştır. Toplam öğrenci sayısına göre nakil olan öğrenci sayısı düşüktür, öğrenciler ve aileleri depremin 14. gününde bulundukları kentten ayrılamamışlardır.
Deprem felaketinin ardından yarıyılın başında zilin çalmasıyla okulun ilk gününde anlatılacak konu, “Deprem öldürmez bina öldürür” sözünün içerdiği anlam olmalıdır. Depremler doğa olaylarıdır. Depremi afete dönüştüren, kâr ve rant odaklı kentsel ekonomik politikalar yoluyla insan eliyle yapılmış yapılardır. Deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası için alınmış ve yaşama geçirilmiş sosyal ve ekonomik politikalarla kimsenin ölmediği hatta yaralanmadığı kent yaşamı mümkündür. Yaşamdan yana, insandan ve doğadan yana kent planlaması ve kentleşme politikalarını yaşama geçirmenin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Yaşamın her anında ve her yerinde öğrenme devam eder, ancak okul binaları temel eğitim ortamlarıdır. Bu nedenle kentlerdeki tüm binaların ve okul binalarının hasar belirleme çalışmalarının bir an evvel tamamlanması ve güvenli okullara geçiş için çalışmalara başlanması gerekmektedir. Depremin olduğu 10 ilde okul binalarının durumu hakkında MEB’in açıklamasına göre 20 bin 688 eğitim kurumu binasının 23’ü yıkılmıştır, 83 bina ise ağır hasarlıdır. MEB’in açıklamasında hasar almamış bina sayısına yer verilmemiştir. Rakamlar okul binalarında hasar düzeyinin orta-hafif hasarlı olduğunu gösterse bile öğrenciler ve eğitim emekçileri orta hasarlı ve az hasarlı binalara giremeyecekleri için 1 Mart’a dek hasar almamış okulların ve konteyner okulların hazırlanması gerekmektedir.
İstanbul Valiliği, 19 Şubat günü, İstanbul genelinde 93 riskli okul hakkında tahliye kararı alarak 51 bin 995 öğrenci ve 2 bin 765 öğretmenin depreme karşı güvenli okullarda eğitimlerine devam edeceklerini açıklamıştır. Bu açıklama aynı zamanda 17 Ağustos 1999 depreminden sonra okul binaları için yeterli önlemin alınmadığının da bir itirafı olmuştur. Bir süre önce MEB’in yaptığı açıklama da okul binalarına ilişkin sorunu ortaya koymaktadır. 2007’de yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği’nden önce yapılan okul sayısı 31 bin 307’dir. 2011-2022 yılları arasında sadece 5 bin okul (yüzde 16) depreme dayanıklılık testinden geçirilmiş, bu sürede bin 500 okul depreme dayanıklı olmadığı için yıkılmıştır. Güçlendirme yapılan okul sayısı ise sadece 2 bindir.
Eğitim Sen olarak bir yandan kent planlaması bir yandan eğitim yönetimi ve planlamasının nasıl yürütülmesi gerektiğine ilişkin görüş ve önerilerimizi paylaşmak istiyoruz:
1-Depremin olduğu kentlerde 40 binden fazla insan yaşamını yitirmiş, yüz bini aşkın insanımız yaralanmıştır. Yüzlerce milyar liralık ekonomik kayıp, yüz binlerce insanın evsiz kalması ve başka illere göç etmesi karşısında siyasal iktidarın depremi ‘kader’ olarak açıklaması kabul edilemez. Depremin sonuçlarının böyle açıklanması, suç ve ağır ihmalin üstünün örtülmeye çalışılmasından ibarettir. Depremin acı sonuçları karşısında, bilimsel ve laik eğitimin bir gereği olarak depremin bir doğa olayı olduğu ve ondan korunabileceğimiz, halka ve çocuklara iyi anlatılmalıdır. Afetler, depremler kader değildir, doğa olaylarıdır.
2-Deprem sonrası ağır yıkımın nedenleri, öncelikle kapitalizmin kâr hırsına dayalı konut üretimi anlayışında ve iktidardaki siyasal partilerin müteahhitlerle kurduğu çıkar ilişkisinde aranmalıdır. Bunların sonucunda depreme dayanıklı olmayan, standartlara uymayan binaların yapılması, yapanlara izin verilmesi, yapıların denetlenmemesi, geçtiğimiz yirmi yıl içinde çıkarılan 8 imar affı ile bu yapıların affedilmesi yaşanan felaketin büyüklüğünü arttırmıştır. Bu süreçlerde yerel yönetimlerin ve merkezi bürokrasi ve siyasetin de dâhil olduğu yolsuzluklar, liyakatsizlik, felaketi yönetememe hali ortaya çıkmıştır. Okullarda bu konuların anlatıldığı etkin ve eyleyen bir yurttaşlık eğitimi olmalıdır.
3-Deprem bölgesindeki yurttaşlar, hangi toplumsal sınıftan, cinsiyet, cinsel kimlik ve yönelimden, etnik aidiyetten ve inançtan, siyasal görüşten olursa olsun ayrım gözetmeksizin her türlü sosyal politika, yardım ve destekten yararlanmalı, her yerde insan yaşamından, toplumdan ve doğadan yana sosyal ve ekonomik politikalar yaşama geçirilmelidir.
4-Depremin olduğu kentlerde, deprem felaketinin etkilerinin uzunca bir zaman dilimine yayılabileceği öngörülerek kent merkezinde ve kırsal alanda yaşayan yurttaşların temiz su, güvenli gıda, barınma, ısınma, giyim, elektrik ve iletişim gibi temel gereksinmelerinin karşılanması gerekmektedir. Bu kapsamlı çalışma için yurttaşların gönüllü, emek ve meslek örgütlerinin demokratik katılımını ve süreci denetimini de içerecek biçimde, ekonomik ve sosyal politikalar yaşama geçirilmelidir. Sendikamız Eğitim Sen ve Konfederasyonumuz KESK, depremin yaşandığı kentlerde kurduğu koordinasyon merkezleri ile halkın temel gereksinmelerinin bir kısmını da olsa karşılama çabasını sürdürmektedir.
5-Deprem kentlerinde birinci derecede yakınlarını yitirmiş çocukların kurumlarına yerleştirilmeleri konusunda kamuoyunda ciddi kaygılar bulunmaktadır. Kimi tarikat ve cemaatlerin deprem bölgesindeki çocukları aldıklarına ilişkin iddialar bulunmaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde yıkıma neden olan depremlerden etkilenen refakatçisi olmayan bin 464, tedavisi devam eden 759 çocuğun olduğunu bildirmiştir. Demokratik kitle örgütlerinin katılımını ve denetimini içeren katılımcı mekanizmalar oluşturularak çocukların durumu izlenmeli ve bu konu hakkında kamuoyu sıklıkla bilgilendirilmelidir.
6-İnşaat Mühendisleri Odası’nın depremle ilgili ön değerlendirme raporu, ağır yıkımın zayıf zemin koşullarından, malzeme zafiyetlerinden, konutların yapısal zayıflıklarından, yapı düzensizliklerinden ve afet yönetimindeki eksikliklerden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Bir kamusal denetim söz konusu olsa da eğitim kurumlarının ve okul binalarının inşası bu sürecin dışında değildir. Deprem illerinin dışında kalan okul binalarının sağlıklı, güvenli ve dayanıklı olup olmadığı düzenli bir biçimde denetlenmelidir. Depremin olduğu illerde yeni okul binalarının planlanması ve inşasına emek ve meslek örgütlerinin, eğitim sendikalarının, veli derneklerinin demokratik katılımı sağlanmalıdır.
7-Deprem bölgesinden diğer kentlere doğru yurttaşların, öğrencilerin, eğitim emekçilerinin göçü başlamıştır ve devam edecektir. Göç hareketi konusunda kamuoyu düzenli ve sürekli biçimde bilgilendirilmelidir. Öğrenci nakillerinde, depremzede öğrencilerin üstün yararı dikkate alınarak yerleştirmeler yapılmalıdır.
8-Depremin yaşandığı kentlerden diğer kentlere nakil aldıran öğrencilerin mutlaka okula erişimi sağlanmalıdır. Bu çocukların psikososyal destek almaları için çalışmalar yürütülmeli, okul ortamları çocukları destekleyici, yaralarını onarıcı ve iyileştirici uğraşıları zenginleştiren demokratik bir iklime kavuşturulmalıdır.
9-MEB tarafından oluşturulan psikososyal destek hizmetleri modüllerinin her okulda zorunlu olarak uygulanmasının istenmesi ve sınıf rehber öğretmenlerinin uygulayıcı olarak tanımlanması psikolojik destek hizmetlerinin kapsamına uygun olmadığı gibi çocuklar açısından riskli sonuçları beraberinde getirecektir. Bu bağlamda depremden etkilenmemiş illerdeki psikososyal destek hizmetleri, okulların durumu ve ihtiyaçları gözetilerek psikolojik danışmanlar tarafından belirlenmeli ve uygulanmalıdır. MEB’e göre tüm okullarda aynı modüller uygulanmalıdır. Ancak hiç nakil öğrenci gelmemiş bir okul ile yüzlerce depremzede öğrencinin olduğu başka bir okulda psikososyal destek hizmetlerinin kapsamı ve içeriği farklı olmalıdır. MEB’in mevcut uygulaması ile az etkilenmiş çocukların travma düzeyinin artma riski oluşabilir.
10-Depremin yaşandığı kentlerde, öğrenciler sağlam okullara ve konteyner okullara yerleştirilirken eşitlikçi ve adil bir süreç izlenmelidir. Yıkımın derecesi, illere, ilçelere, mahallelere, hatta sokaklara göre farklılaşmaktadır. Depremin olduğu kentlerde eğitim, çocukların gelişim düzeyleri, ilgileri ve yetenekleri, anadilleri ve kültürleri dikkate alınarak eğitim süreci, psikososyal destek, kendini çeşitli yollarla ifade etme ve oyun-ilgileri odaklı olarak sürdürülmelidir. Eğitim ortamlarının demokratikleştirilmesi son derece önemlidir. Öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin çalışmaları, psikolojik danışmanların, psikologların, sosyologların ve sosyal hizmet emekçilerinin desteği güçlendirilmeli, deprem bölgesindeki çocukların eğitim hakkı güvence altına alınmalıdır.
11-Deprem bölgesinde yıkımı ağır biçimde yaşamış eğitim emekçilerinin istekleri halinde diğer kentlere tayini için çalışmalar eşit, adil ve hakkaniyetli biçimde sürdürülmelidir. Deprem bölgesi dışındaki eğitim emekçilerinin deprem bölgesine tayini gönüllülük temelinde olmalı, süresi belli, geçici görevlendirmeler yapılmalıdır. Deprem bölgesinde oluşacak öğretmen açığı büyük ölçüde yeni öğretmen atamalarıyla karşılanmalıdır.
12-Sendikamıza üyelerimizden, il, ilçe ve okul yöneticilerinin deprem hakkında konuşulmamasını telkin eden talimatlar verdiklerine ilişkin çeşitli şikâyetler iletilmektedir. En zor zamanlarda bile okulu, eğitim süreçlerini demokratikleştirmek önemlidir. Bugünkü deprem felaketinin acı sonuçları, yaratılan suskunluk sarmalı nedeniyle çok büyüktür. Okullarda öğretmenler ve öğrencilerin kendini ifade hakkı yaşama geçirilmelidir.
13-Eğitim programları, başta deprem felaketi olmak üzere, artan doğa yıkımı, yangınlar, su baskınları gibi afetler, kötü kentleşme, insan hakları bilincinin yitimi, demokrasinin kaybı, eşitsiz ve adaletsiz gelir bölüşümü gibi ekonomik ve sosyal sorunları ve çözümleri kapsayacak biçimde yeniden gözden geçirilmelidir. Eğitim fakülteleri eğitim programları da bu bağlamda yenilenmelidir. Eğitim programlarına dair tüm çalışmalara, ILO-UNESCO ortak belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nde ifade edildiği gibi eğitim sendikalarının demokratik katılımı sağlanmalıdır.