Eğitimin Yapısal Sorunları Bakan Değişikliği ile Çözülemez!
10.08.2021 SalıEğitimin Yapısal Sorunları Bakan Değişikliği ile Çözülemez!
AKP iktidarı 19 yıl boyunca son atama ile birlikte sekizinci bakan değişikliğini yapmış, 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında resmî hale getirilen tek adam rejiminin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk görevinden istifa etmiş, yerine bakan yardımcısı Mahmut Özer atanmıştır. TBMM’yi bile işlevsiz hale getiren yeni rejim, bakanlıkların iradesini de Saray’a bağlamıştır. Bu nedenle bakan değişiklikleri, eğitimin derinleşen yapısal sorunlarını çözmek bir yana eğitim sisteminin sorunlarını daha da derinleştirmiştir.
Eğitim politikaları yeni rejimle birlikte daha merkeziyetçi olmuş, OHAL Komisyonu’nun devamından da anlaşılacağı üzere KHK ihraçları, sürgünler, açığa almalar, soruşturmalarla eğitim alanı demokratik ve katılımcı niteliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Okullar ve üniversitelerde oluşturulan baskıcı ve otoriter iklim, düşünce ve ifade özgürlüğünü, akademik özgürlükleri, örgütlenme özgürlüklerini büyük ölçüde geriletmiştir. Güvenceli gelecek ve güvenceli istihdam ilkesi, eğitim ve bilim emekçilerinin artık çok uzağındadır ve bu ilke toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde eğitim ve bilim emekçilerinin taleplerinden biri haline gelmiştir.
Bu durum, eğitim hakkına eşit olanaklarla özgürce erişmek isteyen öğrencileri, sağlıklı ve güvenli bir ortamda, insan onuruna yaraşır bir ücretle, barış içinde kamusal, nitelikli ve parasız bir eğitim hizmeti vermek isteyen eğitim ve bilim emekçilerini çok derin biçimde etkilemiştir. Okullarda ve üniversitelerle ihraç tehdidi ile güvencesiz çalıştırma adeta bir norm haline getirilmiştir. Eğitimin özelleştirilmesinin yol açtığı sorunlar, OHAL döneminde 1000’e yakın özel okul ve 15 vakıf üniversitesinin kapatılmasıyla açıkça görünmesine karşın eğitimin tüm bileşenlerinin karar süreçlerine katılımına, etkili biçimde denetimine, kamusal, eşit, parasız ve demokratik bir eğitimin yaşama geçirilmesine yönelik hiçbir adım atılmamıştır. Bir yandan eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi sürerken, bir yandan da laiklik ilkesine aykırı biçimde eğitim dinselleştirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı, anayasa ve yasalarla çerçevesi çizilmiş işlevlerinin bir kısmını dinci vakıf ve derneklerle yapılan protokollerle adeta bu kurumlara devretmiştir.
AKP iktidarı ile çoraklaştırılan alanların başında eğitim gelmektedir. “Siyasi iktidar olduklarını ama kültürel alanda iktidar olamadığını” kabul eden iktidar bloğu, sorunun kendi eğitim politikalarında olduğunu görmek yerine, bakanlarında olduğunu düşünmekte ya da böyle düşünülmesini istemektedir. Özellikle tek adam rejimiyle birlikte eğitim politikalarının belirlenmesi sürecinde yaşanan sorunlar hem MEB içinde hem de okullarda ve üniversitelerde yaşanan yapısal sorunların daha da ağırlaşmasına neden olmuştur.
Eğitime yönelik hemen her karar Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun görüşleri doğrultusunda alınmaktadır. Dolayısıyla bakan ve bakan yardımcılarının değişmesi, tek adam rejiminin eğitim sisteminde yaşanan dinselleşme, okulları dini vakıf ve derneklerin faaliyet alanı haline getirme uygulamalarında ve eğitimin ticarileştirilmesi politikalarında bir değişiklik yaratmayacaktır.
Bakan değişikliğinin, okulların açılması için ilan edilen 6 Eylül tarihinden bir ay önce yapılması, bir yandan Saray bürokrasisi ile MEB bürokrasisi arasında geçen iktidarlaşma çatışmasının derinliğini ortaya koyarken, bir yandan da Covid-19 vakalarının arttığı bir dönemde tek adam rejiminin eğitimi öncelemeyen ve önemsemeyen anlayışını da ortaya koymuştur. Siyasal iktidar ek bütçe ayırmayarak, kısaca kalabalık okullar ve kalabalık sınıflar sorunlarını çözmeyerek, Türkiye’nin, okulları ve üniversiteleri okul günü itibariyle en uzun süre kapalı tutan ülkeler arasında yer almasına yol açmıştır.
Yine eğitime yeterli bütçe ayrılmayarak salgın yayılımının çok arttığı dönemlerde acil uzaktan öğretim için bilgisayar, tablet ve internet altyapısı oluşturmayarak özellikle gelir düzeyi çok düşük hanelerde yaşayan milyonlarca çocuğun eğitim hakkı yok sayılmıştır. Eğitim ve bilim emekçileri, çok uzun zaman dilimine yayılan uzaktan öğretim sürecinde MEB’den bir destek almamış ve yalnız bırakılmıştır.
Eğitim ve bilim emekçileri ekonomik, sosyal ve demokratik haklarında ciddi kayıplarla karşılaşmışlardır. Temel tüketim maddelerine gelen çok yüksek zamlar ve vergi yükü nedeniyle maaşları reel anlamda eriyen, OHAL KHK’leri ile güvenceli istihdam hakkı gasp edilen, örgütlenme ve ifade özgürlükleri engellenen, baskı, yıldırma ve sürgünlerle karşılaşan, İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme ile şiddet karşısında kadınların ve LGBTİ+’ların korunmayacağını gören eğitim ve bilim emekçileri, eğitim hizmeti üretmede ciddi güçlüklerle karşılaşmıştır.
Önümüzdeki dönemde yaygın aşılama ve gerekli tedbirlerin alınarak okulların güvenli ve sağlıklı bir şekilde açılması gerekmektedir. Eğitim politikaları, Saray’dan ve üyelerinin büyük bölümü eğitimci olmayan kurullardan değil, eğitim sisteminin bileşenlerinin söz ve karar sahibi olduğu demokratik bir yapı üzerinden belirlenmelidir.
Ekonomik ve siyasal krizlerden derin bir biçimde etkilenen öğrenciler, eğitim ve bilim emekçileri ve veliler, kapitalizmin sınır tanımaz sömürü politikalarının yol açtığı iklim krizi ile anılan salgınlar, yangınlar ve su baskınları ve selden etkilenmekte ve güven kaybı yaşamaktadır. Eğitim Sen olarak eğitimin derinleşmiş sorunlarını Saray’ın ve bakanlarının değil, toplumsal güçlerin ve onların örgütlü mücadelesinin çözeceğine inanıyor, eğitimin bileşenlerini kamusal, bilimsel, laik, parasız, anadilinde, cinsiyet eşitliğini ve doğayı gözeten demokratik eğitim mücadelesine güç vermeye davet ediyoruz.