Okullar Tarikat ve Cemaatlerin Söylem ve Eylem Alanı Olamaz
11.03.2021 PerşembeOkullar Tarikat ve Cemaatlerin Söylem ve Eylem Alanı Olamaz
Türkiye’nin birisi başkenti olmak üzere iki kentinden iki olay, kamusal, bilimsel ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşıldığını göstermektedir. Ankara Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, ilçedeki bütün okullara bir yazı göndererek 10 Mart Çarşamba günü, Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Anadolu imam hatip liseleri ve imam hatip ortaokulları öğrencileri tarafından hazırlanan Miraç Kandili programının çevrimiçi olarak yapılacağını, etkinliğin okulların ve halkın izlenimine açık olduğunu açıklamıştır. Söz konusu programın Keçiören’deki bütün okulların öğretmen, öğrenci ve velilerine duyurularak izlenmesinin sağlanması gerektiği ifade edilmiştir.
Finike’deki beş köy okulunda yaşananlar bilimsel, kamusal ve laik eğitim ilkelerinden sapmayı ortaya koyduğu için kaygı verici ve ibretliktir. Taşımalı eğitim içerisinde yer alan beş köyde ilkokul öğrencileri, haftada iki gün taşıma merkezi olan okula servislerle giderken, geri kalan üç günde ise yaşadıkları köyde köyün imamlarının ve/veya imam eşlerinin eğitimine maruz kalmaktadır. Yüz binlerce öğretmen atama için beklerken, on binlerce öğretmen Finike’nin köylerine tayin olmak için can atarken eğitim süreci, köydeki imamlara ve onların eşlerine bırakılmıştır.
Uzaktan eğitim koşullarına uyarlamak için beş köy okulu ‘EBA Destek Noktası’ olarak belirlenmiştir. Olayın ilginç yönü, EBA destek noktası yapılan bu okullarda internet erişiminin olmamasıdır. İnterneti olmayan EBA destek noktasında öğretmen de yoktur; ama köy imamları ve eşleri, ‘bilinmeyen’, bu nedenle ilkokulun dört sınıfında da kamusal olmayan bir müfredatı, örtük bir eğitim programını işlemek için görevlendirilmişlerdir.
Türkiye’de özellikle AKP iktidarı döneminde okullar eğitim öğretim kurumları olmaktan çok dini faaliyetlerin, MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve cemaatler eliyle örgütlenmeye çalışıldığı mekânlar haline getirilmiştir. Keçiören İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ‘Miraç Kandili’ etkinliği ile ilgili olarak okullara gönderdiği duyuru yazısını basit bir duyuru ve Finike’nin beş köyünde eğitim ve öğretime uygun olmayan görevlendirmeyi münferit olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Türkiye’de uzun yıllardır laiklik ilkesinden uzaklaşılması ve eğitimin dinselleştirilmesi, okullar ve öğrencilere yönelik çeşitli dini faaliyetlerin yürütülmesi sürecini beraberinde getirmiştir. Eğitim sisteminin, önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda; biçim, içerik, öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan yöntemler, söylemler ve materyallerin büyük ölçüde dini kural ve referanslara göre düzenlenmesi, dini içerikli derslerin seçtirilmesi yönünde yapılan kampanyalar ve duyurularda il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin aktif olarak görev alması, yetkinin kötüye kullanımı ve kamusal sorumluluktan uzaklaşma anlamını taşımaktadır ve suçtur.
Devletin bütün kademelerini ele geçirmiş olan AKP-MHP iktidar bloğu eliyle eğitimin dinselleştirilmesi sürecinde, bir taraftan imam hatip okullarının sayılarının arttırılması politikası sürdürülürken, diğer taraftan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli dini vakıf ve derneklerle imzalanan ‘iş birliği’ protokolleri ve uygulamaları okullarımızı çepeçevre kuşatmış durumdadır.
Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiştir. Bu konuda özellikle eğitim sisteminin ‘tek din, tek mezhep’ anlayışına uygun olarak dini kurallara göre biçimlendirilmek istenmesi kabul edilemez.
Eğitim topluluğu içinde farklı din ve inançlardan eğitim bileşenleri eşit koşullarda yaşamak ve kendisini laiklik ilkesinde ifade eden norm ve kurallarla bu yaşamı sürdürmek durumundadır. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımamak, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının ve farklılığın tanınmasının temel koşuludur. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve devlet kurumlarının tüm din, mezhep ve inançlara aynı mesafede durması gerekmektedir.
Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti; kamusal eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurumlara, dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapamaz. Özellikle eğitim sistemi ve okullar, dini kurallar ya da faaliyetlerle değil, evrensel ve bilimsel gerçeklere, toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlenmesi gereken kurumlardır. MEB’in görevi çocuk ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, temel insan hakları ve çocukların yararını gözetecek, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi için mevcut bilgi birikimine ulaşmasına ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır.
Laik bir ülkede devlet ve ona bağlı olması gereken kurul ve organlar olan, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığı, inanç alanına girmemeli, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanarak eğitim alanını belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin savunucusu ve destekçisi durumuna düşmemelidir.
Laik eğitim, farklılıklarıyla bir arada yaşayan yurttaşların hak ve özgürlük bilincini ve gerçek demokrasi kültürünü geliştiren eğitim anlayışıdır. Laik eğitimi ortadan kaldıran her türlü girişim ve uygulamaya karşı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.