YÖK Gerçekleri Değil Görmek İstediğini Görüyor!
22.02.2021 PazartesiYÖK Gerçekleri Değil Görmek İstediğini Görüyor!
YÖK’ün uzaktan öğretime dair akademisyen ve öğrencilerin görüşlerine başvurduğu ve “yükseköğretime ilişkin en yüksek katılımlı anket” şeklinde kamuoyuna duyurduğu çalışmanın sonuçları birkaç gün önce yayınlandı. Ancak dağ fare doğurdu. Ne sorular gerçeği çok yönlü olarak ortaya çıkarmak üzere sorulmuş, ne de sonuçlar gerçeğin hakkını vererek değerlendirilmiş. Adına araştırma değil, “anket” denmesi de bundan olsa gerek!
‘Anket çalışmasında’ 207 üniversiteden 27 bin 820 öğretim elemanına ve toplam 1 milyon 255 bin öğrenciye ulaşılmıştır; dağ fare doğurdu dememiz de bundandır. Böyle geniş katılımlı bir araştırmanın uzaktan eğitime, uzaktan eğitimde öğretim elemanlarının ve öğrencilerin yaşamlarına, uzaktan eğitim kültürüne dair önemli sorular sorması ve derin sonuçlar üretilmesi beklenirdi, ne var ki öyle olmamıştır.
Başlangıç olarak çevrimiçi uygulanan sisteme dair görüşler, çevrimiçi olarak alınmıştır. Yani anket internete erişemeyen öğrencilerin ve öğretim elemanlarının görüşlerini yansıtmamıştır. Anket sonuçlarına göre, öğrencilerin yüzde 40’ı internete ya ulaşamıyor ya da sürekli sorun yaşıyor. Öte yandan öğretim elemanlarının hiç de azımsanmayacak bir oranı, yaklaşık yüzde 3’ü internete erişmek için kendisine ait bir cihazın olmadığını belirtiyor.
Çevrimiçi dersler sonrasında test, yazılı sınav, ödev, proje, sunum gibi “başarıyı” ölçme değerlendirme yönetimlerine dair bir soru sorulmuş ve en yüksek oranda kullanılan yöntemler tespit edilmek istenmiştir. Peki, YÖK neden uzaktan öğretimde en çok sorun yaşanan ölçme değerlendirme yöntemlerinde, hangi sorunların yaşandığını merak etmemiştir? Çünkü “başarı düzeyini ölçme” konusunda çevrimiçi ve yüz yüze eğitimde ölçme, değerlendirme yöntemleri “Birbirinin aynı çıktı.” diyerek, uzaktan ve yüz yüze eğitim arasındaki makası kapatmak, aynı zamanda sınav odaklı sistemi kurtarmak istemiştir.
Öğretim elemanlarına yöneltilen ve uzaktan öğrenme sürecinde öğrencilerle olan iletişimlerinin sorgulandığı sorunun yanıtı oldukça önemlidir. YÖK, “Öğretim elemanlarının yüzde 50’si öğrencilerle olan iletişimin daha da kolaylaştığını veya bir değişiklik olmadığını bildirmiştir.” demektedir. Oysa gerçek şudur! Öğretim elemanlarının yüzde 50’si “iletişimin zorlaştığını”, sadece yüzde 23’ü “iletişimin kolaylaştığını” belirtmektedir. Ancak YÖK, “Bir değişiklik olmadı.” diyen yüzde 27 ile “İletişimimiz kolaylaştı.” diyen yüzde 23’ü toplayarak pembe bir tablo görmek istemiştir.
Anket, öğrenciler açısından da derslerin çevrimiçi yapılmasının öğrenmeye etkisi üzerine, oldukça düşünülmesi gereken bir tablo sunmaktadır. Öğrencilerin yüzde 52’si derslerin çevrimiçi yapılmasının “öğrenmeye etkisinin olumsuz olduğunu” belirtmiştir. Ancak daha vahim olanı şudur; öğrencilerin yüzde 23’ü de “Fark eden bir şey olmadı.” demektedir. Bu yüzde 23’lük oran, birçok üniversitede yüz yüze eğitimde ciddi bir nitelik kaybı yaşandığına dair önemli bir uyarıdır. Ancak YÖK, yüzde 25’lik olumlu yanıta bakmayı tercih etmiş, sorunlarla yüzleşmek istememiştir.
Öğrencilerin yüzde 36’sı internete erişimi olmasına rağmen sürekli sorun yaşadığını belirtmektedir. Bunun öğrenme, ölçme ve değerlendirme süreçlerine etkisini araştırması gereken, bu sorunlara çözüm üretmesi gereken YÖK, bu yüzde 36’yı da içerecek şekilde “Öğrencilerin yüzde 97’si internete erişebilmektedir.” demektedir. Aynı durum öğretim elemanları açısından da oldukça yüksek bir orandadır. Öğretim elemanlarının yüzde 35’i kendisinden kaynaklanmayan sorunlar nedeniyle derslerini verimli yürütemediğini söylemektedir. Peki, YÖK bu tabloyu nasıl görmektedir? “Öğretim elemanlarının yüzde 64’ü ciddi bir güçlük yaşamadığını belirtti.” diyerek bardağın dolu tarafına bakmış ve bardağı doldurması, sorunlara çözüm üretmesi gerektiği gibi bir sorumluluğu olduğu gerçeğini hatırlamamıştır. Öğrencilerin yüzde 52’si çevrimiçi eğitimin hayatına olumsuz etkileri olduğunu söylemektedir. Ayrıca öğrencilerin yüzde 17’si ise ”Fark eden bir şey olmadı.” demiştir. Bu oranlar oldukça yüksektir.
Salgın karşısında resmi makamlarca önlem alınmaya başlanmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Peki, bu süre zarfında, öğrencilerin basitçe eğitime erişimi için değil, nitelikli bir eğitim hakkından yararlanabilmeleri için yapılması gerekenler gerçekten yapıldı mı? Ne yazık ki hayır. Üstelik siyasi iktidarın ülke genelinde izlediği salgın politikasına uygun şekilde, “Ben yaptım oldu.” denilerek eğitim politikası belirlendi.
YÖK’ün bu katılımcısı yüksek ancak değişkenleri çok cılız araştırmasının ortaya koyduğu bir gerçek vardır ki o da üniversitelerde uzaktan eğitimin önemli sorunlar içerdiğidir. YÖK ve üniversiteler salgın yönetimi açısından şeffaf davranmamıştır; üniversitelerdeki vaka sayılarına ve alınan tedbirlere dair hiçbir bilgi paylaşılmamıştır. Üniversite bileşenleri karar süreçlerinde yer almamıştır. Üniversitelerde, uzaktan öğretimdeki altyapı sorunları, bilgisayar ve internete erişemeyenlerin yok sayılması, uzaktan öğretimde çevrimiçi öğrenme için planlama ve öğretim tasarımının yapılmaması, idari ve teknik personelin birim amirlerinin inisiyatifine terk edilmesi, vakıf üniversitelerinde akademisyenlerin işten atılması gibi çok sayıda sorun vardır. Bu sorunlar karşısında öğrenciyi, öğretim elemanını ve idari/teknik personeli yalnız bırakan bir süreç yaşanmıştır.
Siyasi iktidar ve YÖK, Covid-19 salgını koşullarında, öğrencilerin eğitim hakkını kullanabilmeleri, öğretim elemanları ve diğer emekçilerin sağlıklı ve güvenli koşullarda çalışmaları için kısa bir süre içinde etkin önlemler almalıdır. Eğitim Sen olarak taleplerimiz açık ve nettir:
- Covid-19 salgınında alınacak ya da alınması gereken tedbirler, tepeden inme kararlarla değil üniversite bileşenlerinin dâhil olduğu karar mekanizmalarıyla oluşturulmalıdır.
- Şeffaflık, hem üniversite içinde hem de kamuoyuna karşı temel bir sorumluluk olarak görülmelidir.
- Salgın yönetiminde toplum sağlığı için sağlık kültürü geliştirme çalışmaları yapılmalıdır. İnsanlar arasındaki ve insanlarla nesneler arasındaki etkileşim konusunda, tek tek üniversite bileşenlerinin alması gereken önlemler hakkında üniversite bileşenleri ve kamuoyu sürekli bilgilendirilmelidir. Ayrıca makro ölçekte alınacak önlemler konusunda asıl sorumluluk siyasi iktidar ve idarededir.
- Üniversiteler açılmadan önce toplumun önemli bir kısmı, kitlesel ve hızlı bir biçimde aşılanmalıdır. Yüz yüze eğitime geçilmeden, yükseköğretim alanının özgünlüklerine uygun bir aşılama takvimi oluşturulmalı, eğitim ve bilim emekçileri ile öğrencilerin tamamı aşılanmalıdır.
- Üniversitelerde iş yeri hekimliği oluşturulmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları görevlendirilmelidir.
- Yurtlarda salgın koşulları gözetilerek gerekli tedbirler alınmalı, yurt personelinin ve öğrencilerin sağlık hakkı korunmalıdır.
- Üniversite bileşenlerinin salgın dönemine uygun biçimde ulaşım haklarını kullanmaları amacıyla yerel yönetimler ve valiliklerle birlikte ulaşım planı oluşturulmalıdır.
- Üniversitelerin salgın için aldığı tedbirlerin, sendikalar, sağlık meslek kuruluşları, öğrenci örgütlenmeleri, çeşitli meslek odaları gibi toplumsal örgütlenmelerden oluşturulan yerel izleme kurulları tarafından takibine izin verilmelidir.
- Üniversitelerde ve eğitimde tüm bu önlemlerin alınması için ek bütçe sağlanmalıdır.
Covid-19 salgını sürecinde, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak, üniversitelerdeki öğrencilerin eğitim hakkının, eğitim ve bilim emekçilerinin ise ekonomik, sosyal, kültürel ve özlük haklarının korunmasına ve geliştirilmesine yönelik olarak etkin çalışmalar içinde olacağız. Üniversitelerdeki vaka sayıları ve üniversitelerde alınacak önlemler konusunda açık, şeffaf ve katılımcı bir demokratik süreç izlenmesi için çalışmalar yürüteceğiz. “Yüz yüze eğitim esastır; önlemler alınsın, üniversiteler açılsın”, diyerek üniversite yönetimlerini ‘uzaktan eğitim’ rüyasından uyandıracağız!